Sen diye yazılır Aşk diye okunur…

Yeşil gözlerine bakmaya doyamadım, saçlarını okşamaya doyamadım, tenine dokunmaya doyamadığım bir güzelliksin sen.

Sene 2023 aylardan Kasım… Sonbahara girmişiz buruk bir hüzün var içimde her sene kış mevsimine yaklaştığımızda yaşadığım gibi.

Ama bu kasım farklıydı. Hem de çok farklı.

Hayat bizi nerden nereye sürüklüyor bilmiyoruz. Kader diyoruz geçiyoruz, razı oluyoruz. Ama bilmediğimiz bir şey var o da kaderimizi yaşadıktan sonraki kısmı.

Oranın yönetimi bizde. Biz istersek ondan sonrası oluyor istemezsek olmuyor.

Benim kaderim onla tanışmakmış, benim kaderim ona razı olmakmış… Peki ya o? O kaderine benimle devam ederek yön verecek miydi?

İşte bu kasım bu yüzden farklıydı. O kaderine yön verdi ve bana bir şans tanıdı. Aynı zamanda o şansı kendisine de tanıdı ve sönmeye yüz tutmuş, kor olmuş aşk yeniden ateşlendi.

Karşımda bir ben vardım sanki, huyu suyu tıpkı bendi. Ben onda kendimi bulduğum için sanki yıllardır benimleydi. Sanki yıllardır eksik parçamdı.

Bu kasım başkaydı. Hüzün sarmadı etrafımızı.

Bu kasım başkaydı. Kara kışa hazırlamadı bizi.

Bu kasım başkaydı arkadaşlar çünkü kışım kış değil yazdı. Sıcacık aşktı. Bu kasım bambaşkaydı.

11.11.2023 koyduk aşkın adını. Onsuz yaşayamayacağımı anladığım; kaderim olan insanı tanıdığım bir kasım ayıydı. Allahım ne büyüksün ki umudumu yitirdiğim anda, her şeyden vazgeçtiğim anda çıkardın karşıma onu.

Saçları pamuk gibi, gözleri yem yeşil çimen gibiydi, utangaçlığı bir bebek gibiydi sanki. Ona baktıkça geleceği gördüm.

Ona baktıkça aşkı gördüm.

Ona baktıkça yaşamı gördüm.

Ona baktıkça hayatı gördüm.

Ona baktıkça cenneti gördüm.

Varlığına şükrettiğim kadını gördüm.

Yaradanın bana kutsal emanetini gördüm.

Aşkın vücut bulmuş halini gördüm.

Ona baktıkça unuttuğum, bıraktığım, vazgeçtiğim dünyayı gördüm.

Varlığına binlerce kez şükürler olsun. Seni çok seviyorum.

Saygı mı? Sevgi mi?

Saygı nedir?

Neden saygı duyarız? Neden sevginin de anahtarı saygıdır?

Dünyada bir çok aşklar yaşanır ve biter. Kimisi uzun kimisi kısa sürer. Aşk gerçekten güzel bir şeydir. Duygularını tarif edemediğin bir durum, anlamlandıramadığın bir olaydır.

Ama sevgi bambaşkadır. Sevgi aşkın en derinidir, kimine göre bir kimine göre on seviye üstüdür. Sevgi birine duyduğun en derin duygudur. Onun için yapabileceklerine, yaptıklarına inanamadığın bir durumdur.

Zorluklarına, sıkıntılarına göğüs gerdiğin durumdur sevgi. Sevgi bambaşkadır. Derler ya duvarların dili olsa da anlatsa diye işte sevgi de öyledir. Kalbinin dili olsa içine koyduğun insanı ve ona duyduğun sevgiyi anlatsa işte…

Ama bunların hepsini bir arada tutan bir algı daha var ki o da SAYGIdır.

Saygı tüm her şeyi bir arada tutan yegane anlamdır. Anlamlar bütünüdür. Saygı her şeyin üstündedir. Hayatın altın kuralıdır. Saygı gerçekten bambaşka bir olgudur.

İlişkinin de, dostluğun da ve en basit arkadaşlığın da temeli saygıya dayanır. Saygı insanları bir arada tutar. Dostluğu, arkadaşlığı ve aşkı ve daha sonrasında sevgiyi ayakta tutar.

Saygı olmazsa sevginin varlığından söz dahi edilemez. Çünkü birini sevebilmenin en büyük sebebi sana verdiği değer ve sana duyduğu saygıdır. Hatta en başa dönecek olursak aşık olduğun insanı ilk gördüğün anda daha sonra kurduğun ilk temasda ondan sana olan saygıyı hissettiğinde aşk sevgiye dönüşür.

Peki ya bunlara rağmen saygısızlığı kabul edenler??

İşte en büyük sorun burada başlıyor. Saygısızlığı kabul eden, sevdiği için her saygısızlığa katlanan insan nasıl yaşıyor? Nasıl katlanıyor? Kendisine saygısız olmadığı için mi? Birilerinden çekindiği için mi? Anlayamadığımız nokta da bu!

Ne demiş Aşık Mahzuni Şerif: Güneşe saygıdandır çiçeğin boyun eğmesi, bütün aşklardan yücedir insanın insanı sevmesi…

Sevmek çok güzel bir durum arkadaşlar ama peki ya saygı sizin için önemsiz mi?

Hayatınızda daha ne kadar saygısızlığa katlanabilirsiniz? Size ne kadar daha hakaret edilmeli, sizi daha ne kadar değersiz hissettirilmeli, sizi ne kadar daha insanlıktan uzak ettirmeli ki uyanasınız? Kör gözünüzü, sevgi sandığınız bağlılığınızı ya da bağımlılığınızı ne kadar saygısızlık yapılmalı ki gözden geçiresiniz?

Sizi siz yapan, insani duygularınızı koruyan saygınızın daha ne kadar kırılmasını beklemelisiniz? Karşınızdaki saygısız insanın hakaret ve hareketlerine daha ne kadar katlanmalısınız insan olduğunuzu, birey olduğunuzu ve özgür olduğunuzu anlayasınız. Her şeyden önce yaşama hakkınız ve bu hakkınızla beraber saygın bir kişi olduğunuzu ne zaman kabulleneceksiniz?

Size yapılan bu saygısızlıklara daha ne kadar katlanacaksınız? Aşağılanmaktan, hevesinizin kırılmasından ve bunlara verilebilecek sayısız olumsuz örneklere daha ne kadar katlanabileceksiniz?

Eğer katlanmaya devam ediyorsanız kusura bakmayın ama sizin de kendinize saygınız yok demektir. Kendisine saygısı olmayanın hayatta yeri de olmaz, değeri olmaz.

Siz kendinizi değerli hissetmek istiyorsanız önce değersiz hissettirenlerden kurtulun.

Kendinize iyi bakın saygıyla kalın…

Yalnızlığın yalnızlığımla kafiyeli…

Cemal Süreya’ nın da yazdığı gibi yalnızlığın yalnızlığımla kafiyeliydi…

Bazı insanlar yalnızlığı tercih olarak görürler.. Ama kimse yalnız kalmayı istemez. En dâhiler bile! Onu destekleyecek, savunacak; sevecek birini ararlar.

Yalnızlık herkese iyi gelse de bazen zulüm gibi gelir insana. Bunu da en iyi yalnız kalmaktan hoşlanmayan insanlar anlar. Tanrı kimseyi yalnız yaratmamıştır… Ademden Havva ya kadar herkesi çift yaratmıştır.

Yalnızca kaderinizde sizinle olacak insanı size yazmıştır. der büyüklerimiz.

Ne kadar doğru ne kadar haklılar bilemeyiz. Yalnız burasını TANRI bilir.

Yalnızlıktan hoşlanan insanların aslında kaderlerini bağlayan insanla karşılaşmamasından kaynaklıdır. Aslında ruh eşlerini bulamamalarındandır.

Kim ben yalnız kalmaktan mutluyum diyorsa net yalan söylüyordur. Kimse yalnızlıktan mutluluk duymaz.

Bir arkadaşa, bir insana, bir dosta; hatta ve hatta bir hayvana ihtiyaç duyar. Kimse yalnız kaldığından mutlu olmaz. Sadece içten içe hüzünlenir dıştan ise mutlu görünür.

Ben yalnızlığı seviyorum ama yalnız kalmaktan da nefret ediyorum. Hayatındaki her anı paylaşabileceğin bir insanı arıyorsun. Ben dahil herkes. O yüzden mutluluk da, mutsuzluk da hep iki kişinin arasında olur.

Yalnız kalmamanız dileğiyle… MUTLU KALIN!

Yaşamak-Ölmek

Yaşamak ile ölmek arasındaki ince çizgiyi herkes bilir.

Bazı şeylerin sizi ölüme götüreceğini bilirsiniz. O yüzden ölmekten korktuğunuz için hemen başınıza gelebilecek bu tarz durumlardan kaçma isteğinde bulursunuz.

Bazılarımız da ölümü o kadar sahiplenmiş ve kabullenmiştir ki sanki onu arkadaşı gibi görüp her an başına gelebilecek bir şey gibi karşılayarak o durumu normalleştirmiştir.

Bugün 2 haber gördüm kanallarda…

Acı bir o kadar da kahredici!

Evet ölüm bizim için, evet ölüm yaşayan herkes için; evet ölümü de kabullenmeliyiz ama vurdumduymazca değil.

Bir işçi ölmüş ve kullandığı kamyondaki beton mikserinden çimentoyu başka bir kamyona aktarıyorlar. Hem de ölen kişinin cansız bedeni yanı başlarında yatarken!

Nedir bu insanların para hırsı. Nedir bu patronların daha zengin olma arzusu? Nedir anlamıyorum…

Diğer bir olay da akşam üstü artık çaresizlikten tek çareyi ölmek olarak gören kendisini üst geçide bağladığı iple aşağı atlayarak kendini asan insan.

Ey insanlar bir oturun düşünün. Bir canlı bakın insan demiyorum canlı bu duruma nasıl gelebilir önce bunu düşünün. Çünkü sadece insanlar yaşamına son vermiyor. Binlerce canlı gerçekten intihar ederek yaşamına son veriyor. Balinalar, yunuslar, köpekler, kediler, kuşlar… Artık gördükleri zulümden kurtulmak istiyorlar.

Omuzlarına yüklenen yüklerden kurtulmak istiyorlar. Hayatı anlamsız görüyorlar ve bu dünyada bu hayatta yaşayacakları bi amaç bulamıyorlar. En sonunda yaşamlarına son veriyorlar. Ben psikolog veya psikiyatrist değilim. Ama bunların sebebi genellikle bunlar oluyor.

Ve biz bunları görmezden geldikçe bu olaylar daha da çoğalıyor. Çünkü insanlar artık kimseyi umursamıyor. Hiç kimseyi önemsemiyor. Hiç bir canlıya sadece can taşıdığı için önem, değer vermiyor. Çünkü paraya ve güce tamah ediyor.

Susmak ve göz yummak insanlığa karşı işlenen en büyük suç. Sessiz kalmayın. Ölen biri için görmeden gelmeyin ses çıkarın. Neden öldüğüne, ölümüne sebep olanlara ve onları öldürenlere hesap sorun.

Sizin de hayatınız bir gün bu ince çizgide gidebilir. Belki benim de!

O zaman tercihiniz ne olacak?

3. sayfa haberleri mi olacaksınız yoksa ses çıkardığınız için hatırlanan taraf mı?

Unutmayın! Güç içinizde, güç sevgide, güç sevmekte; sevilmekte…

Saygılarımla…

Gözlerin…

Zülfü Livaneli’ nin Gözlerin şarkısı geldi aklıma bugün.

Gözler…

Gözler kalbin aynasıdır derler. Bir çok şeyi gözler ele verir!

Yalanı, gerçeği, sevgiyi, özlemi ve bir sürü şeyi; bunların yanı sıra öfkeyi de görürsünüz gözlerde… NEFRETİ de!

Ahh gözlerin…

Ufacık çocukların bile gözlerinin içine bakmak yeterli bazen kızdığınızı anlamalarında.

Ama genellikle sevginizi onlara aktarmada en güzel yöntemdir gözlerinin içine bakmak.

Sadece çocuklara değil hayranlık duyduğunuz, sevgi beslediğiniz bir insana, hayvana bile sevginizi iletmenin en güzel yoludur gözlerine bakmak…

Gözler! Gerçektir, doğrudur, güzeldir.

Gözlerin renkli olması değil anlamlı bakması güzeldir. Mavi, kahverengi, ela… ne olursa olsun. Güzel bakan gözlerle karşılaşmanız dileğiyle.

Sığınacak bir liman aradığınızda sevdiğinizin gözlerine sığınmanız dileğiyle.

Kem gözlerden ırak durmanız dileğiyle..

Hoş çakalın!..

Dünya yaşamak için çok kötü bir yer!

Dünya; evimiz, yuvamız, yaşam alanımız…

Dünya kötülerin cenneti!

Dünya iyiler için bir cehennem, hassas kalpler, duygusal insanlar için bir hiçlik.

İnsanlar neden bu kadar kötü oldu anlam veremiyorum. Kalp kırmak nasıl bu kadar kolay oldu. Hayvanlara bu kadar zulüm etmek nasıl yayıldı? İnsan müsveddeleri bunlardan nasıl keyif alıyor aklım almıyor.

Aşkı, sevgiyi insanlar nasıl hafife alıyor! Ne zaman aşk bacak arası oldu anlamıyorum. Neden artık insanlar aşka ve sevgiye önem vermiyor? Neden ilişkilerde cinsellik ön plana çıkıyor.

Neden erkekler kadınlara sürekli şiddet uyguluyor? Neden bunun karşısına kimse geçmiyor? Neden üzerine kaynar su dökülen kadının kocası denecek şerefsiz serbest kalırken, içtiğimiz sütte keyif yapan muzip abimiz tutuklanıyor?

Neden çocuk tacizlerinin önüne geçilemiyor? Neden!?

Çünkü buna göz yuman insanlar da bunları seviyor ondan.

Çünkü şiddeti seven insanlar şiddeti hep görmek istiyorlar ondan.

Çünkü izlediğimiz filmlerde bile üst düzey yöneticilerin hepsinin sapık ve insanlık dışı zevkleri var da ondan.

Çünkü hayvanlara şiddet ve tecavüz onların da hoşuna gidiyor da ondan…

Biz nasıl bir dünyaya geldik? Nasıl bir dünyayla büyüdük ve nasıl bir dünyada öleceğiz gerçekten aralarında büyük kocaman farklar var…

Gerçekten dünya yaşamak için çok kötü bir yer… Ölmek için de çok erken.

Umarım hızlı ve sessiz bir ölüm bizi bekler.

Değeri bilene, aşkı sevene sorun.

Kimileri aşkı basit bir şey olarak görürken kimileri aşka inancını tamamen yitirmiş halde… Kimileri istiyor ki filmlerdeki gibi bir aşk yaşayayım kimileri diyor ki gerçek aşkı bulayım.

Aşk nedir diye sorsan kimsenin verebileceği bir cevap yok tek söyledikleri AŞK diye bir şey yok. İnanmıyorum. Kimileri de aşkı cinsellik sanıyor ki yazık!

Aşık olduğunu bilmeyen birisi aşık olduğumu nasıl anlarım diye sorduğunda yanındaki kişinin cevabı şu oluyordu; “yüreğinde bir çarpıntı oluyor sanki, onu gördüğünde heyecanlanıyorsun, midende kelebekler uçuşuyor gibi oluyor…”

Ama şimdi insanlar o kadar sahte aşklarla dolmuş ki gerçekten aşık olan insana bile inanmaz olmuşlar. Değer verene bile değersiz muamelesi yapar olmuşlar. Sözde inanmadıkları aşkın peşinden ha bire koşar olmuşlar.

Ben her zaman nasıl aşka değer veriyorsam o düşüncemle o davranışlarımla devam ediyorum. Aşk demek değildir ki karşındakini incitmek, üzmek ve de ondan izinsiz ona aşık olmak..

Birini görürsün aşık olursun.. Aşk bir anda içinde belirir. Aşk bir anda gelişir. Karşı koyamazsın. Karşındakine duygularını açtığında beni nerden tanıyorsun da aşık oldun gibi saçma sapan cümlelerle karşılaşan aşık bu sefer tüm duygularını kalbinin derinliklerine gömer. Bir daha bu insanın nasıl aşık olmasını bekleyebilirsiniz ki?

Oysa aşkı bilen insan kendisine aşık olanın duygularını, kendisini ve hissettiklerini anlamaya çalışır.

Oysa aşkı bilen insan aşkın sevginin başlangıcı olduğunu bilir. Kendilerini tanıdıkça aşkın sevgiye dönüşmesi kaçınılmazdır.

Sevgiye dönüşen aşk sonsuzluğa doğru yol alır. Sevgi değer vermektir. Değerli hissetmek; hissedilmek her insan için mükemmel duygudur. Özellikle bu sana aşık olan biriyse anlatılmaz duygular yaşatır.

Değer vermek sevdiğine sahip çıkmak, zorluklara göğüs germek, onunla ölmek, onunla doğmaktır. Değer vermek sevdiğini gözünden sakınmaktır. Değer vermek ona karşı saygılı olmaktır. Evet SAYGILI.

Saygı ise bunların olmasının, gelişmesinin temel kaynağıdır. Sevginiz, aşkınız ne olursa olsun birbirinize saygınız olsun.

Unutmayın saygı yoksa sevgi yoktur.

Saygılarımla…

Ne kadar değerliyiz?

Biz insanlar sevdiğimiz tüm insanlara değer veriyoruz. Onları önemsiyor; onlar için bir çok şeye katlanıyoruz…
Ama bir gerçek var ki ihtiyaç anında aranıyoruz.
Kimse sana sen olduğun için değer vermiyor…
Aşık olduğun insan bile!
Ya çok zengin olmanı umuyor, ya da p*ç olmanı bekliyor ki onun için önemli olasın…
İyi olmak yetmiyor umurunda olmuyor.
Ne ona verdiğin değer ne onun için göze aldığın şeyler!

Ne kadar değerliyiz? Kendimize olan saygımız kadar! Kimsenin sana verdiği bir değer yok.
Matematik probleminde X’ e verilen gereksiz bir değer gibi yaşıyor, ama karşımızdakine X in binlerce katı değer veriyoruz. Peki sonunda ne oluyor?

Üzülen, değer veren oluyor! SEN, BEN ve O!

Neden Yaşıyoruz?

Madde madde sıralamak gerekirse bunlar binlerce madde olabilir…

Bazen de tek maddeyle bitebilir!

Ölmek için…
Ölmek için yaşamıyor muyuz? Her yaşamın sonu olan ölümü beklemek için yaşamıyor muyuz? Sevilen yada seven, emek veren ya da emek çalan olarak yaşayıp sonra da boktan dünyaya arkamızda bir avuç pamukla veda etmiyor muyuz?

Kimin en için yaşama umudu var bilmiyorum ama; biz gerçekten neden yaşıyoruz?

Zengin olmak için mi?
Çalışarak sistem kölesi olarak patron zengin etmek için mi?
S*kik bir banka kartına olan sonu gelmeyen borçlarımızı ödemek için mi?
Bisiklete binmek için mi?
Araba için mi?
Aşk için mi?
Karşılığı olmayan UMUTLAR için mi?

Neden yaşıyoruz arkadaşlar. Eninde sonunda ölmeyecek miyiz?
Neden kötü olarak yaşıyoruz? Öleceğimizi bile bile neden kötülük yapıyoruz? Neden kalp kırıp insanları hayal kırıklarıyla baş başa bırakıyoruz?

Kısacık ömrümüzde elimizde mutluluk sağlamaya binlerce sebep varken neden boktan hayatımızın sonuna kadar iğrenç bir yaşam sürüyoruz?

Yine çok soru sordum değil mi?

Evet çünkü yaşam soru ve cevaplar için var.

Yaşamak? Amaç? Sebep? Sonuç?

İyi geceler…

İyi geceler mesajı ve de günaydını kaç kişi sevdiği insana ilk ve son kez yazıyor?

Kaç kişi sevdiği insana son kez değer veriyor?

Kaç kişi sevdiği için onlarda farklı paradoks yaşıyor?

Kaç kişi kendisi için değer verdiği ama onun için değer verilmediğini hissediyor?

Kaç kişi sevdiği için bir çok şeye katlanırken;

Kaç kişinin sevdiği umrunda olmuyor?

Kaç kişi umrunda olduğunu düşündüğü insan tarafından reddediliyor?

Kaç kişi aşkını ve de sonrasında gelen sevgisini karşısındakine defalarca haykırmak isterken hislerini sonsuza kadar kalbine gömüyor?

Kaç kişi dünyada saf aşkın varlığına inanırken bir anda bütün umutları denizin diplerine batıyor?

Kaç kişinin düşünceleri karşısındakini etkilemeye yetiyor?

Kaç kişi aşık olduğu insanın ne istediğine anlam verebiliyor?

Kaç kişi iyi geceler derken bu gecenin onunla geçen saniyelerine şükür ettiğini anlıyor?

Kaç kişi aşkı umursuyor?

Kaç kişi canına can, yarınına sabah, akşamına gece olacağı kişi için aşk besliyor ve de karşılıksız!?

Kaç kişi sevdiğine günaydın derken acaba bugün onun umurunda mıyım diye düşünüyor?

Kaç kişi sevdiğine İYİ GECELER diyor?